DUYURU

Prof. Dr. Hakan Türkçapar

 

Anksiyetenin (kaygı-bunaltı) bütün özelliklerini içeren tam bir tanımını vermek oldukça güç olmakla birlikte aslında herkes anksiyete adını verdiğimiz duyguyu tanır. Anksiyete denilen duyguyu çeşitli yaşantılar esnasında yaşamamış insan yoktur, bazen bir sınav öncesinde, gece geç bir saatte kapı çalındığında, bir patlamayla uyandığında ya da buna benzer başka durumlarda. Bu duyguyu hemen herkes hayatının belli zamanlarında yaşamakla birlikte aşırı sersemlik, noktacıklar, benekler görme, bulanık görme, uyuşma, seyirme, adalelerde gerginlik, boğulma ve soluğun kesilmesi derecesine uzanabilen nefes darlığı gibi duyumların da anksiyetenin bir parçası olduğunu çoğu kimse bilmez. Bu nedenle de bu bedensel duyumlar ortaya çıktığında kişi neden olduğunu anlayamaz ve o anda önemli bir bedensel hastalığı olabileceğini düşündüğü için sıkıntısı panik derecesine ulaşabilir.

Anksiyete tehdit veya tehlikeye karşı bir tepkidir. Bilimsel olarak kısa dönemli anksiyete tepkisine kaçma-savaşma tepkisi adı verilir. Böyle adlandırılır çünkü anksiyetede ortaya çıkan bütün psikolojik ve bedensel değişiklikler tehlikeyle ya savaşmaya ya da tehlikeden kaçmaya dönüktürler. Bunun nedeni anksiyetenin temel amacının organizmayı korumak olmasıdır. İnsanoğlunun ortaya çıktığı ve yaşadığı tehlikelerle dolu ilkel ortamda insan bir tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde hemen kaçma ya da savaşma tepkisini oluşturan otomatik bir mekanizmanın organizmada hakimiyeti ele alması son derece yaşamsaldı. Bugünün göreceli olarak güvenli dünyasında bile bu gerekli bir mekanizmadır. Hayalinizde yolda karşıdan karşıya geçerken üzerinize doğru korna çalarak bir kamyonun gelmekte olduğunu canlandırın. Eğer hiç bir anksiyete duymuyorsanız büyük olasılıkla ezilirsiniz. Ama bedenimizde bulunan alarm sistemi olan anksiyete sayesinde kaçma-savaşma tepkiniz hakimiyeti ele alacak ve sizin daha güvenli bir yere koşmanızı sağlayacaktır. Bu durumun ana fikri çok yalındır- anksiyetenin amacı organizmayı korumaktır, ona zarar vermek değildir. Bu durum olması gereken bir şeydir. Çünkü doğada varlığını bu güne dek sürdürebilmiş olan bir canlıda onu tehlikeler karşı koruyucu bir mekanizmanın geliştirilmemiş olması (ya da bu koruyucu mekanizmanın ona zarar verici olması da aynı şekilde) saçma olurdu.

Kaçma-savaşma tepkisine (anksiyete) yol açan bu sistemin temel özelliğinin ve amacının organizmayı çabucak harekete geçmeye hazırlamak ve vücudu korumaya dönük olduğu unutulmamalıdır. Kişi belli bir tehlike algıladığında ya da öngördüğünde beyin sinir sisteminin otonom sinir sistemi denilen kısmına mesaj yollar. Otonom sinir sitemini sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sistemi denilen iki alt bölümden oluşur. Sinir sisteminin bu iki kısmı vücudun genel enerji düzeyinden ve harekete hazırlanmasından sorumludur. Çok basit bir şekilde tanımlarsak sempatik sinir sistemi vücudun enerjisini arttıran ve harekete hazırlayan kaçma savaşma tepkisinden sorumludur; parasempatik sinir sistemi de vücudu tekrar normal haline geri döndüren gevşeten ve dinlenme haline geçiren sinir sistemidir. Otonom Sinir Sistemi Sempatik sinir sistemi hep ya da hiç ilkesine göre çalışır. Yani aktif hale geçtiğinde bütün sistem harekete geçerek tepki verir. Başka bir deyişle ya bütün belirtiler hissedilir ya da hiç bir belirti hissedilmez; vücudun sadece belli bir kısmında değişiklik olması çok nadirdir. Bu durum neden panik atakta sadece bir- iki belirti değil bir çok belirti yaşandığını açıklar. Sempatik sinir sisteminin en önemli etkilerinden birisi böbrek üstü bezlerinden adrenalin ve noradrenalin adı verilen iki kimyasal maddenin salgılanmasıdır. Daha sonra bu iki kimyasal madde sempatik sinir sistemi tarafından aktivitesini sürdürmek için aracı olarak kullanılır, bu nedenle anksiyete tepkisi başladıktan sonra bir süre artarak devam eder.

Sempatik sinir sisteminin hızlı çalışması iki yolla yavaşlatılır. İlki adrenalin ve noradrenalinin vücuttaki diğer kimyasal maddeler tarafından ortadan kaldırılmasıdır. İkinci olarak parasempatik sinir sisteminin (ki genel olarak sempatik sinir sisteminin etkisinin tam tersi etkiye sahiptir) aktif hale geçmesi ve tekrar gevşeme duygusunu oluşturmasıdır. Vücudun eninde sonunda mutlaka bu kaçma-savaşma tepkisini yeterli görerek parasempatik sinir sistemini harekete geçirerek rahatlama duygusunun ortaya çıkacağını bilmeniz çok önemlidir. Başka bir deyişle anksiyete sonsuza dek sürmez veya giderek artan bir tarzda kişiye zarara verebilecek bir seviyeye yükselmez. Parasempatik sinir sisteminde belli bir düzeyden sonra sempatik sinir sistemin kontrolden çıkmasını engelleyerek durduran koruyucu bir düzenek yer almaktadır. Bir diğer unutulmaması gereken nokta kimyasal mesajcılar olan adrenalin ve noradrenalinin ortadan kaldırılmasının belli bir süre içinde gerçekleştirildiğidir. Bu nedenle tehlike geçse ve sempatik sinir sistemi tepki vermeyi durdursa bile bu kimyasal maddeler bir süre daha vücudunuzda kalacağı için kendinizi endişeli ve heyecanlı hissedebilirsiniz. Bunun kesinlikle doğal ve zararsız bir durum olduğunu hatırınızdan çıkarmayın. Gerçekte bu durumun uyumsal bir işlevi bile vardır çünkü insanın ortaya çıktı ilkel vahşi hayatta tehlike sıklıkla geri ortaya çıkan bir özellik göstermekteydi ve bu nedenle organizmanın kaçma savaşma tepkisini bir süre daha devam ettirmesi tekrar ortaya çıkan tehlikeye hazır olmayı sağlaması açısından gereklidir.Sempatik sinir sistemindeki aktivite artışı kalp atım hızını ve atımların gücünü arttırır. Bu vücudun harekete hazırlanması açısından son derece önemlidir çünkü kan akımını hızlandırır. Bu dokulara daha fazla oksijen gönderilmesini, dokularda oluşan yıkım ürünlerinin de daha çabuk atılmasını sağlar. Bu nedenle şiddetli anksiyete veya panik durumunda kalp “deli gibi” atar. Kalpteki bu aktivite artışına ek olarak aynı zamanda kan akımında da değişiklikler olur. Temel olarak kan ihtiyacın azaldığı bölgelerden (kan damarlarının büzülmesiyle) daha çok ihtiyaç duyulan bölgelere (kan damarlarının genişlemesiyle) aktarılır. Örneğin kan ciltten, parmaklardan ayaktan çekilir. Bu durumun özel bir yararı daha vardır çünkü organizma bir saldırıya uğrarsa ya da bir yeri kesilirse kanamadan ölme riski azaltılmış olur. Bu nedenle anksiyete esnasında cilt solar, soğuklaşır ve el ve ayak parmakları soğur ve bazen uyuşma ve karıncalanma olur. Buna ek olarak kan vücudu harekete hazırlamak maksadıyla hareketleri sağlayacak olan baldır, kol kasları gibi büyük kaslara yönlendirilir. Kaçma savaşma tepkisi esnasında solunum hızında ve derinliğinde artış olur. Harekete hazırlanması nedeniyle dokuların daha fazla oksijene ihtiyacı olduğundan organizmanın savunması açısından bu çok önem taşır. Yalnız bu artmış solunum nedeniyle nefes darlığı, soluk kesilmesi, boğulma duyguları hatta göğüste ağrılar ve daralma belirtileri hissedilir.

En önemlisi kişi o anda hareket halinde değilse bu artan solunum hızının en önemli yan etkisi beyne giden kan miktarında azalma olmasıdır. Herhangi bir tehlikesi olmayan bu durum sadece az miktarda ve önemsiz bir kan akımı azalmasıyla ortaya çıkmasına rağmen kişiyi rahatsız eden (ama zararı olmayan) baş dönmesi, görme bulanıklığı, sersemlik, ortamdan kopma hissi, ve ateş basması gibi rahatsızlık verici bir takım belirtilere yol açar. Kaçma savaşma tepkisinin ortaya çıkması terlemede de bir atış yapar. Bu cildi daha kaygan hale getirerek saldırgan tarafından kişinin tutulmasını zor hale getirmenin yanı sıra vücudu soğutarak aşırı ısınmasını önleyerek çok önemli uyumsal işlev görür.

Sempatik sinir sisteminin harekete geçmesi herhangi bir zarara yol açmayan bir çok başka belirtiye de yol açar: Örneğin gözbebekleri daha çok ışık alabilmek için büyür, bu görme bulanıklığına neden olur, beyaz lekeler görülür vb. tükürük salgısında azalma sonucunda ağız kuruluğu olur. Sindirim sisteminin çalışması yavaşlar, karında baskı hissi ortaya çıkar, hatta kabızlık görülebilir. Son olarak kaçma ve savaşmaya hazırlanmak için vücudun bir çok kas grubunda kasılma olur bu da genel olarak gerginlik hissedilmesine çeşitli yerlerin ağrımasına ve titreme sarsıntıya yol açar. Genel olarak kaçma savaşma tepkisi bütün vücudun metabolizmasını arttırır. Bu nedenle sıcak ve soğuk basması hissedilir, çünkü bu süreç sonucunda çok enerji kaybı olur kişi kendisini yorgun, bitkin ve tükenmiş hissedebilir. Daha önce belirtildiği gibi kaçma-savaşma tepkisi bedeni saldırıya geçmeye veya kaçmaya hazırlar. Bu nedenle kişinin bu esnada bu tepkiyle birlikte büyük bir kaçma veya saldırganlık isteği yaşaması şaşırtıcı değildir. Bu mümkün olmadığında (sosyal kısıtlamalar nedeniyle) bu dürtüler kendisini adımlama, ayaklarını yere vurma veya insanlara bağırma ile gösterebilir. Genel olarak yaşananlar kapana kısılmış olma ve kaçma ihtiyacı tarafından ortaya çıkarılan duygulardır.

Kaçma savaşma tepkisinin bir numaralı etkisi organizmayı olası tehlikelere karşı uyanık hale geçirmektir. Bu nedenle ortamdaki tehlike kaynaklarını fark etmeye dönük ani ve otomatik bir dikkat kayması görülür. Kişi kaygılıyken gündelik işlere odaklanabilmesi zorlaşır. Kaygılı kişiler sıklıkla gündelik işlerine yoğunlaşamadıklarından ve unutkanlık yaşamaktan yakınırlar. Kaygı yaşayan insanlarda bazen açık bir tehdit kaynağı bulunamayabilir. Ama bir çok insan bir şeyler için açıklama olmayışını kabullenemez. İnsan düşünen ve neden bulan bir canlıdır. Bu nedenle belirtileri için net bir açıklama getiremediklerinde çoğu insan kendisine dönerek bir açıklama bulmaya çalışır. Başka bir deyişle “eğer kendimi kaygılı hissedebileceğim bir şey yoksa bende- bedenimde- bir bozukluk olmalı.” Bu durumda da beyin “ölüyor olmalıyım, kontrolümü yitiriyorum veya çıldırıyor olmalıyım şeklinde yeni bir açıklama” icat eder. Bilimin bize verdiği gerçek verilere göre ise bu gerçekten çok uzak bir açıklamadır; çünkü kaçma savaşma tepkisinin amacı organizmaya zarar vermek bir yana tam tersi onu korumaya dönüktür. Bununla birlikte bu tür düşüncelerin görülmesi anlaşılabilirdir.

Şimdiye dek genel olarak kaygının veya kaçma savaşma tepkisinin çeşitli bileşenlerini ele aldık. Şimdi bütün bunların panik atakla olan ilişkisini merak ediyorsunuz. Bütün bunlar ışığında neden ortada kesinlikle gerçekten korkulacak bir tehlike yok iken panik atak durumunda kaçma savaşma tepkisi ortaya çıkmaktadır? sorusunu cevaplamalıyız. Detaylı çalışmalardan sonra (örneğin neyin paniğe yol açtığı konusunda), panik bozukluğu olan hastaların kaçma savaşma tepkisine bağlı bedensel duyumlardan korktukları ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, panik ataklar beklenilmeyen aniden ortaya çıkan bir dizi bedensel belirti ve bu belirtilerden korku duyma veya paniğe kapılma şeklinde tanımlanabilir. Bu modelin ikinci kısmının anlaşılması çok kolaydır. Daha önce tartışıldığı gibi (bedensel belirtilerin de bir parçası olduğu) kaçma savaşma tepkisi beynin tehlike arayışı içine girmesine neden olur. Beyin herhangi bir açık tehlike bulamazsa içe dönerek “kontrolümü yitiriyorum”, “ölüyorum” gibi bir tehlike olduğu sonucuna varır. Bedensel belirtilerin bu şekilde yorumlanması çok korkutucu olduğundan, sonucun panik ve korku olması çok doğaldır. Daha sonra korku ve panik daha fazla bedensel belirti ortaya çıkmasına yol açar ve korku, bedensel belirtiler, korku şeklinde bir kısır döngü ortaya çıkar. Modelin birinci kısmını anlamak ise daha güçtür. Yani paniği tetikleyen bedensel duyumlar nasıl ortaya çıkmaktadır? Başlangıçta herhangi bir korku duymadan nasıl olup ta kaçma savaşma tepkisinde görülen bedensel belirtiler hissedilmektedir? Bu sorunun cevabı çok basittir.

Bu belirtileri ortaya çıkarabilecek korku dışında bir çok başka sebep daha vardır. Örneğin genel olarak hayatınızda üzerinizde baskı oluşturan sorunlar yaşamaktaysanız, bunun oluşturduğu zorlanma adrenalin ve diğer kimyasal maddelerin düzeyini zaman zaman arttırarak belirtileri ortaya çıkarabilir. Artmış adrenalin miktarı zorlanma ortadan kalktıktan sonra bile bir süre yüksek düzeyde kalmaya devam edebilir. Bir diğer olasılık öğrenilmiş bir davranış olarak biraz fazla sayıda nefes almanın (hafif hiperventilasyon) belirtileri ortaya çıkarmasıdır. Bu fazla nefes alma durumu oldukça hafif olduğu için siz bu durumun farkında bile olmayabilirsiniz. Birçok insan zaten sıkıntılı oldukları zaman daha kendisini rahatlatma amacıyla derin ve hızlı nefes alma eğilimi gösterir. Üçüncü olasılık ise bedeninizde olagelen normal değişiklikleri (herkeste olabilen ancak fark edilmeyen) sürekli dikkatli biçimde izleyip olup olmadığını kontrol ettiğiniz için bir çok insana göre çok daha fazla bunları farketmenizdir. Bedensel belirtileri hissediyor olmanızda yukarıda belirtilen iki nedenin (gerginlik ve fazla nefes alıp verme) yanı sıra bedensel duyumlara karşı koşullanma (iç duyumlara şartlanma) adı verilen bir sürecin sonucu olarak bedensel belirtilerin daha fazla farkına varabilir hale gelmiş olabilirsiniz. Bedensel duyumlar paniğin yaşattığı travma ile bağlantılandığı için sizin açınızdan tehlike ve tehdit sinyali şeklinde bir anlam kazanır (bu nedenle bu belirtiler koşullu uyaran haline gelir). Sonuç olarak bu belirtilere karşı son derece hassas hale gelirsiniz ve asıl olarak bunlarla bağlantılı hale gelmiş olan geçmişteki panik yaşantıları nedeniyle korku dolu bir tepki verirsiniz. Bu türden bir koşullanmanın sonucunda gündelik uğraşılarınız esnasında ortaya çıkabilecek bedensel belirtiler ve duyumlar sizin paniğe girmenize yol açabilir. Örneğin bedensel olarak yorucu bir aktivitede bulunduktan sonra ortaya çıkan nefes darlığı ve terleme, kahve içmenin ardından çıkan çarpıntı veya huzursuzluk duygular, kalabalık ortamlardaki sıcak ve kirli hava gibi durumlar, uykusuzluğun yol açtığı belirtiler, eğer sıkıntı giderici bir ilaç kullanıyorsanız bunun kandaki düzeyinin düşmesi, ilk defa kullandığınız bir ilacın yol açtığı yan etkiler, bir kısım grip soğuk algınlığı ilaçları, ya da o esnada geçirmekte olduğunuz basit bazı bedensel hastalıklar (midede bir rahatsızlık, grip, soğuk algınlığında ateş ve kalp atışlarında hızlanma yoluyla) paniğe yol açabilir. Neden böylesi bir ilk belirtinin ortaya çıktığının çok açık bir nedeninin bulunmadığı durumlarda bile bunu izleyerek ortaya çıkan bedensel belirtilerin kaçma-savaşma tepkisinin bir parçası olduğu ve size bir zarar vermeyeceğinden emin olabilirsiniz. O halde gerçekten %100 bir kesinlikle bedensel duyumların tehlikeli olmadığına inanırsanız, korku ve panik artık görülmeyecek ve panik ataklar ortadan kalkacaktır. Tabi ki daha önceden panik atak geçirdiğiniz ve belirtileri yanlış yorumladığınız için bu yanlış yorumlamalar otomatik hale gelmiş ve panik atağında yaşadığınız belirtilerin zararsız olduğuna bilinçli bir şekilde kendinizi inandırabilmeniz oldukça güç bir hale gelmiştir.

Özetle, bilimsel olarak kaçma savaşma tepkisi olarak bilinen kaygının (anksiyete) amacı organizmayı harekete geçirmek ve onu tehlikeye karşı korumaktır. Bu tepkiyle bağlantılı olarak bir dizi fiziksel, davranışsal ve zihinsel belirti ortaya çıkar. En mühimi tehlike gittikten sonra bile bu değişiklilerden bir çoğu (özellikle bedensel olanları) devam edebilir, öğrenmeyle oluşan şartlanmaya ve diğer uzun dönemli bedensel değişiklikler nedeniyle neredeyse bunlar kendi başına bir varlık kazanırlar. Eğer bu bedensel belirtiler ortada buna neden olabilecek açık bir neden olmadan ortaya çıkıyorsa insanlar sıklıkla normal kaçma savaşma tepkisine bağlı olan belirtileri ciddi bir bedensel veya zihinsel sorunun işareti şeklinde yanlış yorumlarlar. Bu durumda bizzat bu bedensel duyumların kendisi tehdit edici hale gelir ve bütün bir kaçma savaşma tepkisi yeniden başlar. Bir çok insan kaçma savaşma tepkisine bağlı bedensel belirtileri yaşadıklarında “çıldırmakta” olduğuna inanır. Sıklıkla da kendilerine yakıştırdıkları durum şizofreni adı verilen ciddi bir ruhsal rahatsızlık olur. Bunun ne kadar geçerli olup olmadığını anlamak için şizofreninin ne olduğuna biraz daha yakından bakalım.

Şizofreni konuşma ve düşünceler arasındaki bağlantıların kopması, anlaşılmaz konuşma, hezeyanlar, veya garip düşünceler (gaipten mesajlar alma gibi) ve halüsinasyonlar (kafasının içinde üç kişinin birbiriyle konuşması) gibi ciddi bir takım belirtilerle kendini gösteren bir ruhsal rahatsızlıktır. Daha da ötesi şizofreni büyük ölçüde kalıtıma dayalı ailesel kökeni olan bir rahatsızlıktır. Şizofreni panik atağın tersine genellikle kademeli bir biçimde yavaş yavaş başlar, aniden değil. Ailevi olduğu için ancak bu yüklülüğü taşıyan belli bireylerde görülür ve diğer insanlarda stresin yoğunluğu ne olursa olsun şizofreni ortaya çıkmaz. Üçüncü önemli nokta şizofren olan bireylerin yaşamlarının diğer dönemlerinde de bu tip belirtileri sergilerler (garip düşünceler ve konuşmalar gibi). Dolayısıyla daha önce bu tür belirtiler göstermeyen birinin daha sonra şizofren olması beklenemez. Özellikle de 25 yaşın üzerinde olan bir insanda bu şans daha da düşüktür çünkü şizofreni genellikle 20 yaş öncesinde başlar.

Bazı insanlar panik anında kontrollerini yitireceklerinden korkarlar. Bununla tamamıyla güçsüz ya da hareketsiz kalacaklarını ya da ne yaptıklarını bilmeden etrafa saldıracaklarını, küfredip bağırıp çağıracaklarını ya da utandırıcı bir duruma düşeceklerini zannederler. Bazen de ne olabileceğini tam olarak kestiremeseler de eşikte bekleyen bir felaket olduğunu hissederler. Daha önce anlatılanlardan bu duygunun nereden geldiğini çıkartabilirsiniz. Anksiyete esnasında bütün beden harekete hazır hale geçirilmiştir ve yoğun bir kaçma arzusu vardır. Bununla birlikte bu kaçma-savaşma tepkisi diğer insanlara (tehdit oluşturmayan) zarar vermeye dönük değildir ve kişiyi bütünüyle hareketsiz kılmaz. Bunun yerine sadece organizmayı oradan uzaklaştırmayı amaçlar. Ayrıca şimdiye dek panik atak esnasında herhangi bir kişinin çevreye zarar verdiği kaydedilmiş değildir. Kaçma savaşma tepkisi kişiyi şaşkın, çevreden kopmuş, dikkati dağılmış hale getirmekle birlikte kişi buna rağmen normal bir şekilde düşünebilir ve hareket edebilir. Eğer şimdiye dek panik atak geçirdiğiniz zamanlarda çevrenin bu durumu ne kadar sizin kadar fark edebildiğini düşünürseniz bu durumu görebilirsiniz.

Bir çok insan yaşadıkları belirtilerin sonucunda onlara olacaklardan korkar, sinirlerinin yıpranıp tükeneceği ve hatta yığılıp kalacaklarından korkarlar. Daha önce anlatıldığı gibi kaçma savaşma tepkisi sempatik sinir sistemi tarafından oluşturulur vücutta bir de buna karşı çalışan parasempatik sinir sistemi vardır. Para sempatik sinir sistemi bir fren etkisi göstererek sempatik sinir sisteminin kontrolden çıkmasına engel olur. Sinirler elektrik akımının yakacağı, tahrip edeceği elektrik telleri gibi değildir. Panik atak esnasında olabilecek en kötü sonuç fazla çalışan sempatik sinir sisteminin aktivitesinin durdurulması sonucunda kişinin kendisinden geçmesidir ki bu durumda da çok kısa bir zaman içinde, yani saniyeler içinde kişi tekrar kendine gelir. Bununla birlikte kaçma-savaşma tepkisinin sonucunda kişinin kendisinden geçmesi son derece nadir bir durumdur ve sempatik sinir isteminin kontrolden çıkmasını önlemek için vücuda yerleştirilmiş olan kontrol sisteminin gerçekleştirdiği uyum sağlayıcı bir tepkidir.

Bir çok insan kaçma savaşma tepkisinin ortaya çıkardığı kimi belirtileri kalp krizi geçirdikleri şeklinde yorumlarlar. Bunun en önemli nedeni kişinin gerçek bir kalp krizinin nasıl olduğunu bilmemesidir. Şimdi kalp hastalıkları ile ilgili gerçekleri gözden geçirerek bunun panik ataktan nasıl farklılaştığını görelim: Kalp hastalıklarının ana belirtisi nefes darlığı ve göğüs ağrısı ve zaman zaman gelen çarpıntılar ve baygınlıktır. Kalp hastalığında ortaya çıkabilen bu belirtiler genellikle doğrudan eforla bağlantılıdır. Yani ne kadar fazla hareket ederseniz belirtiler o kadar fazla çıkar ne kadar az hareket ederseniz o kadar az görülürler. Belirtiler kişi dinlenmeye başladıktan sonra hemen ortadan kalkar. Bu durum panik ataktan oldukça farklıdır çünkü panik atakta belirtiler genellikle kişi dinlenirken ve yalnızken gelir ve kendi başına ayrı bir ortaya çıkış şekli vardır. Daha da önemlisi kalp hastalıkları kalbin elektriksel grafisinde (EKG) hemen her zaman değişiklikler oluştururken panik atakta atak esnasında çekilen EKG de bile görülebilen tek değişiklik kalbin atım sayısında artıştır. Yani şimdiye dek EKG'niz çekildi ve doktorunuz size kalbinizde bir rahatsızlık olmadığını söylediyse bir kalp rahatsızlığınız olmadığına emin olabilirsiniz. Ayrıca belirtileriniz sadece yorulduğunuzda ve çok hareket ettiğinizde ortaya çıkmıyorsa bu da kalp krizi geçirmediğinizi gösteren bir diğer ek kanıttır.

Clinical Handbook of Psyhological Disorders'dan uyarlanmıştır.